31 Ağustos 2014 Pazar

Yaşamlar paramparça!
Hikaye nasıl anlatılır bilmem, ancak ölümle ölenin bütün hikayesi biterken geride kalanların anılarında silikleşerek kaybolur, bütün hikayeler. Alınan nefesler tükenince geride kalanlara, yeni doğanlara nefes olur, herkes kendi hikayesini yaşasın diye. Birer ikişer çekilirken dünyadan ateş düştüğü yeri yakar derler ya hani, nefesi yakından hissedenler acıyı en fazla. Kulağına sesinin fılsıldandığı sevgili, aşkı asıl acıyı hisseder. Kafa gider, tüm aklı duygular esir alır. Delirmek istersin, bağırmak, ama bazen de hep susmak. Herkesin ağlamasını istemek kadar ileri gidersin.
Teyzem öldü!
44 yıllık yaşamımda en sevdiğim insanlardan biriydi. hani teyzem olduğu için değil de, o yumuşak bakışları, tatlı dili. Bakışlarıyla gözleriyle severdi insanları, bizleri. Herkes için böyle insanlar kendi hikayelerine girmiştir elbet. Anlarsınız işte, öyle birşey.
Bir de anamın kardeşi olunca, ablası olunca hikayeler derinleşir, özelleşir, hemhal olursun. Nedense ben insanların şimdiki halleriyle değil de geçmiş çocukluk gençlik yıllarını merak eder, öyle onları düşünmek, hikayelemek isterim. Belki de kendim de öyle istediğim, o yıllara, yaşlara özlem duyduğum için.
Anama baktım ağlıyor mu diye! Gözlerinde hiç yaş yoktu! Yıllar önce dayım öldüğünde de ağladığını görmemiştim. Yıllar önce genç teyzem öldüğünde de ağlamamıştı. Dedem göçüp gittiğinde de. Ama eve dönünce, evine dönünce gizli gizli göz yaşı döktüğünü görürdüm. Dışarıda hep içine akıttığını öğrendim. Gerçeği gülerek de olmasa da kabullenen hali vardı.
Teyzem öldü!
Dediler ki, ikindinden sonra toprağa verilecekmiş. Öyle oldu. Hayat arkadaşı abimi aradım, evinde aradım. Bir odadan çıktı. "Hasanım beni sen götürür müsün" dedi. Koluma girdi, yürüyecek hali yoktu. Arabaya bindirip destek oldum. Şaşkın dı. Gerçeği kabullenmiş gibi görünüyordu sadece.
Bilirsiniz. Yaşamda, son dakikaya kadar ölmeyecekmiş gibi davranır insanlar. Durumu kabullenen çok az insan vardır. Oldukça ilerlemiş yaşlarına rağmen yaptırdıkları yayla evine çeki düzenle uğraşıyorlardı sondan iki gün önceye kadar. Olan oldu, göçüp gitti.
Geriye kalan paramparça bir hikaye!
Evlatlar karar verdiler!
Yaşamlar karar verdiler ki, yaşamlarının şekillendiği topraklardaki, son dakikaya kadar uğraşıları olan dünya işleri satılığa çıkarılmış. Hikayenin devam ettiği eş alınmış evlatların yanlarında misafir edilecekmiş.
İşte yaşamlar böyle dostlar. Bu hikayede kötü olan birşey yok. Gerçekler var.
Senin olan senin değil. Benim olan benim değil. Yalnız kalırsan herşey boş gibi gelir. Anlamsızlaşır. SOndan iki gün önce gördüğüm teyzem, abimin evde olduğunu birşeyler okuduğunu söylüyordu. İki gün sonra o mekanlar artık anlamsızlaşmıştı. Teyzem için değil de...
Tarümar olan yaşamlar, kabullenilmesi zor olan hikayelere dönüşüyor hep. Tohum filize, filiz gövdeye, gövde meyveye tohuma dönüşüyor. Dön dolaşş herkes sırasını savıyor, geride giderek silikleşen, ziyaretinin azaldığı hikayelere dönüşüyor yaşamlar.
Ne doğduğumuzdaki mutluluktan haberimiz var, ne de göçüp gittiğimizdeki acılardan!
Ruhu şad olsun!


30 Ağustos 2014 Cumartesi

Kafamız karışmasın diye!

İçinden çıkamadığın anların olmuştur elbet. Çok aç iken önüne sevmediğin bir yemek konuldu mu? Diyeceksin ki lokantaya git seç. Her zaman lokanta tercihi de olmayabilir yaşamda. Fakirlikten değil hani, eve gitmek zorundasındır, bilirsin, belki. Önüne tercihi zor seçimler gelmiştir elbet. Hepsi seçeneği mi aradın, veya hiçbirisi? kafan karışık veya. Yaşam bize karmaşık şeyler sunar aslında. Tercihleri sana bırakır gibi görünür. Alın yazısı, kader gibi şeyler değil de, beklediğin hissettiğin şeymiş gibi olur seçimler. İyisiyle kötüsüyle. Hani hayırlısı olsun dersin. Tercihlerini "hayırlısı olsuna" havale edersin. Karmaşık işleri hep havale ettiğin gibi. Hani gerçekten yaşamda ne kadar durumu kendin tercih ettin? Herkes kendi tercihini yaşar deriz, ama her daim öyle olmuyor. Bazen çevren, bazen ailen, bazen arkadaşın, bazen sevgilin, karın seçiyor, senin yerine. Yanlış olduğunu bile bile tercih etmek tercih midir? Kafanın karışması hep bundan. Bazen kimseyi görmek istemeyip de daha önce gitmediğin bir kafeye gidip kahve içmek gibi saçma bişi. Derdini sigaraya biraya anlatmak gibi, tercih ettiğin yatırlar var. Kafan hep karışık, benim de öyle. Kaygılar çok yaşamda, mutluluklar da. Hangisi çok deme, daha da karışır. Kafana göre takıl derler, takma bişeyi, ziktir et derler. Tavsiye ederler. Kafa karışık olunca ona nasıl takılacaksın, takmayacaksın? Ziktir edersin, artık eskisi gibi olmayacak filan dersin. Köşeyi dönünce sevmediğin ot dibinde biter. Olsun salla gitsin derler. Kafa karışıtırıcı şeyler bunlar. En çok da insan ilişkileri kafamı karıştırır. Hani sevda aşk cinsinden olan şeyler değil de, dostluklar karıştırır. Yaşamın boyunca birçok dostun olmuştur. Şimdi nerdeler, veya sen nerdesin? Dostluklar da geçicidir, biz evladiyelik bilirdik. Dost edinmeyelim mi diye sorar kafa karıştırırlar. Edinelim de, takmayalım dersem, olduğu kadarıyla desem, ne dersin? Kediler gibi olmak istiyorum, kafam karışık olsun istemiyorum. Kafama göre takılmak istiyorum. Kedinin boşvermişliğini, gırtlağına kadar göstererek esnemesi gibi yaşamak istiyorum. Acaba kafam karışmaz mı? Sanırım herşey doğum travmasında. Rahimden çıkıp, güneşi görüdüğümüzde kafamız karışmaya başladı. Oyuncağımızı diğer çocuk almaya kalkışınca, emziğimiz ağzımızdan alınınca karışmaya başladı. Cinsel organlarımız gelişip, hormonlara esir olunca düğüm oldu, çözebilene helal olsun. İş, aşk, eş, çocuk filan deyince kördüğüm oldu. Bir de insan dediğimiz çok hücrelinin menfaat düşkünlüğü, sapkınlığı, doymazlığı kafamızı karıştırdı. "Kaçsam bırakıp senden uzaklara gitsem" şarkısı hangi kafa ile bestelenmiştir? "Kimseye etmem şikayet ağlarım ben halime" derken kafa nerelerdeydi dersin? Herşey o güneşi görmekle ışığı görmekle başladı. Kimse tavsiye beklemesin. Ne halimiz varsa görelim. Sadece bir küçük şey söyleyebilirim. Sevdiğin zaman ama çok sevdiğin zaman, az değil, kafan iyi oluyor, karışmıyor. İnan bana. Sevgiyle kafayı karıştırmak gerçekten iyi geliyor.
Uzakları yakın eder mi seni düşünmek!
Bilmem!
Beni aklından geçirir misin, ara sıra dalar mısın?
Bilmem!
Virane olmadan, geç olmadan
Gelir misin, hep kalır mısın?
Bilmem!
Gönlümü hep hayal ile avutsan da
Bu kış benden geçer mi?
Bilmem!
Taşları tozlanmış yıkık bir virane eyledin
Bir haber göndersen
Bir tebessüm olur mu yüzümde?
Bilmem!

29 Ağustos 2014 Cuma

Gece
Seni beni örten gece
Ruhumuzu çıplak bırakan gece
Görmesem de gözlerini
Dokunmama hissetmeme izin veren gece
Fısıltını duymama izin veren gece
Arsız sevişmeleri gizleyen gece
Arsız yüzleşmeleri gizleyen gece
Sonu aydınlığa çıkan gece
Birçoğu bir an önce bitsin derken
Çoğunun hep örtmesini istediği gece
Kendimle yüzleştiğim, yalanlarımla yüzleştiğim gece
Hayasız sezgilerini ortaya çıkaran
Koklamama izin veren gece
Kimi bitsin
Kimi bitmesin dediği gece!
Herkes çoçukluğunu özler mi bilmem! Nice güzel anlar mutlu anlar yanında, en derin acıların yaşandığı hikayeler de vardır. Benim de hem acı hem de çok mutlu olduğum ve hatırladığım çocukluğum oldu. Bugün o acılar her yaşta daha bir acı olurken, mutlu anlar da geri gelmeyecek olmasından acılara bürünür gibi oluyor. Garip duygular yaşanıyor kalbimde. Genç yaşlarda hep ikilem yaşarken yaşlandıkca bu ikilem tekdüzeliğe geçiyor. Acılar mutluluklara mutluluklar acılara harman oluyor ortası birşey çıkıyor. Yaşarsam ileriki yaşlarda neler hissederim bilmiyorum. Hep hayallerimle yaşadığım bir çocukluk hatırlarken, hızla geçsin istediğim zamanların geri gelmeyecek olması kalbimi acıtıyor. Çocukluğumu geçirdiğim yerlere yaptığım ziyaretlerde bu hisler daha da bir depreşiyor, mutluluktan daha çok hüzne kapılıyorum. Doğru mu yapıyorum biliyorum. Belki benim yapım bu, herkes böyle değildir mutlak. Köye pikniğe gelmiş bir aileyle değiştiğimiz "yufka ekmek" ile "somunu" hatırlıyorum. Hergün yediğini yemek, hergün oynadığını oynamak, yürüdüğün yolları yürümek istemezsin bu yaşamda. Veya değişiklik yapmak yaşamın ruhunda var. Herkesin hikayeleri vardır; kendince mutlu anılar, kendince acı hatıralar anlatan. Köyde yaşam ile şehirde yaşamın farkını bilmedim çocukluğumda. Biz öyle küçük yaşta bahçe tarla işlerinde, inek keçi peşinde koştuk. Ağaçlara çıktık sincap yakaladık, tuzak kurup kuşlar yakaladık, öğretmenimize Sümbül demetleri götürdük kırlardan. Ama sevdik onları. Babalarımız bizi uzaktan severdi. Alıp da dizine koyup, kucağına alıp sevmediler. Biz küçük kardeşlerimizi bebekken severken gördük babalarımızda. Sevmediklerinden değil hani de, bilemedik işte neden! Analarımız sevdi, dokunarak sevdiler. Herkes çocukluğunu özler mi bilmem. Ben özlerim acısıyla tatlısıyla. Şimdi babama bakıyorum öpmek sarılmak istiyor gibi halleri var. Kocaman adam olmuşum, yapamıyor tabi. O da çocukluğunu özler mi bilmem. Ama benim çocukluğumu özlediği belli. Çocuk olsa da havaya atsam, öpsem koklasam der gibi bakıyor.
Tozu dumana katıp koşmak
Gamı tasayı bilmeden koşmak
Hep koşmak, koşmak isterim
Şekeri dondurmayı bilip de
Yarını bilmeden, ölmeyi bilmeden
Hesapsız kitapsız koşmak
Hep koşmak, sadece koşmak isterim!
Aşkı, sevdayı, özlemeyi bilmeden
Hasreti, hüznü tatmadan
Hep koşmak,
Tozu dumana katıp koşmak isterim!
Meğer
Meğer kalabalıklar içinde yalnızmışım
Dertsiz sandığım başım sızlar dururmuş
Söylermiş bilirmiş elalem
Farkında değilmişim eyvah!
Meğer hayalmiş yaşadıklarım
Yanmış küle dönmüşüm
Haberim yok eyvah!
Gülerken ağlarmışım ben bende değilmişim
Görürler, gösterirlermiş
Bilmezmişim eyvah!
Meğer akıl başta değilmiş
Yanmış gönül kapılmış fırtınaya
Haberi yokmuş eyvah!
Herkes bilirmişte O bilmezmiş
Bilmezmiş eyvah!
Yedi renk yaşamak istiyorum!
Gözlerinde bulamadığımı sözlerinde nasıl bulayım?
Belki nağmelerindeki yedi rengi duymak istiyorum
Teninde bulamadığımı kalbinde nasıl bulayım?
Yedi rengi giysilerinde görmek istiyorum!
Gecesinde bulamadığımı sabahında nasıl göreyim?
Belki boyarsın diye heyecana kapıldım hep
Kaleminde bulamadığımı dilinde nasıl bulayım?


"Evet" ile "hayır" arasında bir sürü söylemin olduğu bir toplumda yaşıyoruz. Birisinden bir ricada bulunursun alacağın cevap o kadar çoktur ki; "Bakarız abi", "hele bir yarın olsun abi", "bi düşünelim abi", "duruma göre hallederiz abi", "ayıpsın abi", "lafı mı olur abi", hayırlısı olsun abi", "hayırlısıysa olsun abi", "şimdi biraz işim var sonra konuşuruz abi", "meşguldüm bakamadım abi", "olursa bak senin için yapıyorum abi"...söyleyeceğin iki şey var aslında; ya "evet" ya "hayır". Bu da amman kimseyle kötü olmayayım ruh halidir!

Şehre veda

Artık gitmek gerek bu şehirden
Şehire veda, herkese veda
Sevgiliye veda sevmeyene veda
Ne huzura ne kavuşmaya 
Veda etmeli öylece bırakmalı
Sofrayı kaldırmadan
Radyoyu kapatmadan
Boyasız ayakkabılarla yol almalı
Veda etmeli bu şehre
Kaygısızca, mutluca!
Akıllı evler, Rezidanslar! Oturduğun yerden perdeyi filan kontrol et. Diğer tarafta varoşta oturanlar, buzdolabı gibi temel ihtiyaçlar için enerji harcayan toplum. Efem param var enerjiyi lüks harcarım kime ne diyenler. Öyle olmuyor canım, aynı derenin, hani o senin benim olmayan derenin suyunu kullanıyoruz, aynı zehirini kokladığımız termik santrali kullanıyoruz. Kaynaklar ortak geleceğimiz. Kilowatt saat başına lüks tüketenlerle Varoştaki buzdolabına ödenen enerji parası aynı olamaz. Sınırsız enerji harcama lüksü olamaz. Eğer lüks kule yapıyorsan ihtiyacı olan enerjinin bir kısmını kendi olanaklarıyla sağlama şartı getirilmeli (güneş panelleri filan).
Bir insan düşünün; hiçbir eğitim almamış, köyde kırsalda yaşıyor, ömrü boyunca dağlarda uygun ağaçlara erik elma aşılıyor, oralara üzüm filan dikiyor! Sebep; oralardan gelen geçen yesin, kuşlara böceklere yabanıl hayvanlara yiyecek olsun! güzel Anadolu böyle doğa dostu insanlar yetiştirmiş! Örneğin Bizim köyden Kerim Mustafa! Allah rahmet etsin!
Ah!
Ne gönlüme kul ne sevgime muhtaç!
Yar senden geçtim de geçtim!
Gülen yüze muhtaç, tatlı dile vesselam!
Ah!
Yar sineden uzak 
Uzak ta uzak
Gül yüzlü güler yüzlü
Ya sana kısmet, 
Yar bana kısmet!
Ah!
Bin derd ile ders ile
Sözümde sözünde
Ne teninde ne nefesinde
Ya sana kısmet,
Yar bana kısmet!
Ah!
Tele dokunmayan mızrab
Yüreğe dokunmayan ses!
Yüreğini ezmeyen yay!
Ya sana kısmet,
Yar bana kısmet!
Ağlamak mı istersin 
Yoksa aynı anda gülmek mi?
Söyle!
Oldu böyle anların değil mi?
Olmadıysa mutlak olacak!
Birer birer gider en sevdiklerin 
Ve hatta nefret ettiklerin
Ama giderler! Farkedersin! İlla!
Ve hatta nefret ettiklerin!
Yok sayamadığın!
Sevdiklerin
Ve nefret ettiklerin!

Vay!

Vay!
Çok severmiş! Vazgeçmezmiş!
Kulağa hoş geliyor!
Gönüle nafile!
Vay!
Güya ölürmüş! Kahkahalı Azraille!
Güya gözlerinde erirmiş bakınca! 
Kulağa hoş geliyor!
Vay! Vay!
Yolunu gözler, kem gözleri tarümar edermiş!
Bir de imambayıldı yaparmış ki
Sorma!
Vay! Ki vay!
Sevişmek yasaktır bize, aşktan anlamadığımızdan değil; 
Dokunmak yasaktır bize hissetmediğimizden değil, 
Öpüşmek dahi yasak bize, kendimizden geçemediğimizden değil; 
Sadece özle, sadece bak, gözlerime; kırma vazgeçme yasaklardan; hoyrat olma!
Kalbime gir sadece, işte onda yasak yok
Koyver! gerisi farzet ki yasak!