17 Şubat 2013 Pazar

Null hipotezi

Hayal kırıklığı neden yaşanır? Hayal ettiğin şey yüceyse gerçekleşen bir durumdur. Olmayacağını bildiğin şeyler için hayal kurmak ve sonrasında hüsrana uğramak hayal kırıklığı olmaz. Peki olmayacağını bildiğin halde yanlışı düzeltme çabasına girmek  ve sonrasında da hiç bir şeyin düzelmediğini daha önce tahminlediğin halde yeniden yaşamak nasıl açıklanır?
***
Vicdan meselesi midir?
Aptallık mıdır?
Kendini ispat etme çabası mıdır?
Dürüstlük müdür?
Yanlışta ısrar edenler ne olacak?
***

Yavşaklar ve civa

Yaşamın öğrettiği gerçeklerden birisi de; yavşakların civa taneleri gibi nasıl da bir araya gelip çoğaldıkları ve iyilerin ne kadar yalnız kaldıklarıdır maalesef!

16 Şubat 2013 Cumartesi

Su akar Türk bakar!

"Su akar Türk bakar"
Valla öyle, su akar biz bakarız. O su boş yere akar gider. Biz de öküzün trene baktığı gibi olmasa da biraz da şiirsel olarak bakarız. Baktıkça ekonomi kötüye gider. Sular aktıkça ve biz ona baktıkça enflasyon artmış, fakirlik artmış, bir adım ileriye gidememişizdir. Sulara bakmayanlar almış başını yürümüş, ceplerini doldurmuşlar, çocuklarını Amerikalarda okutmuşlar, "hey kıçınla mı gülüyorsun dostummm" moduna geçip akan suda yıkanmışlardır.
Valla öyle su akar biz bakarız. Ekonomi kötüye de gitse, enerjisiz de kalsak hep bakarız.
Valla biz akan suya bakarız, çünkü akan suyu severiz, onun şırıltısını, taşların üzerinden nasıl da köpürerek akıp gittiklerini, etrafındaki çiçeklere nasıl gülümseyerek  akıp gttiklerine bakıp keyfini çıkarırız. Severiz bi o halini akan suyun.
Ama gelin görün ki, ne zaman akan sudan keyif almayan yeni rekombine olmuş türkler! sevmediniz akan suları, çok gördünüz. Nasıl da kıydınız? boğazlayarak, alıştığı yolları keserek.
Ah rekombine türkler ah!
Bir o çevreci, doğayı seven atasözünüze sahip çıkamadınız.
"Su akar Türk bakar" Keşke hep öyle olsaydı. Kıyısına gidip çor çocuk oturup keyfini çıkarsaydık.

Duvara astığın aşk tad vermez!

Evden çıkınca tadında olmadan, günün nasıl geçeceğini düşünürsün, bazen o güne karşı senin tadın olmaz. Bazen evdekini suçlarsın çoğu zaman kendini aslında. Duvara asıp gidebilseydin aşkını, eve dönünce giyerdin, takardın belki maske olsaydı. Tadında değilsen evden çıkınca uğradığın  marketteki insanlara nasıl davranacağını da kestiremezsin. Bazen sözlerin dilinde dolaşır, kulağın hoş nağmeler yerine gürültüye yatkındır. Becerip de bir günaydını bile tonunda söylemek zorlaşır, eğer tadında değilsen. İşe gidip gitmeme konusunda kararsız olursun gibi, tuhaflaşır günün. Sokak ucundan fırlayan kediyle mi dolaşmalı? Kağıt toplayıcısına mı takılmalı? Markette kalıp patates soğan mı tartsam, hep aynı şeyi 10 defa yüz defa yapsam dursam. Saat gibi pilin bitene kadar tık tık, hep aynı şeyi mi mırıldansam? Tadında olmazsam ne olacak işte. En iyisi çevirip birini arayayım, yıllardır konuşmadığım, rehberde üzeri tozlanmış birini mi arasam? e hadi arayayım dersin, belki eski tanıdık bir ses bir tat verir diye sarılırsın. Tam ararken zerre sevmediğin biriyle karşılaşırsın. Bu ne ya nasıl bir gün teraneleri! Tadında olmadan evden çıkmak. Şehir kokar o sabah her nedense, saydırırsın belediyeye, çöpçüye, kapıcıya, hatta tüm şehri suçlarsın. Tad vermez sana o şehir. En iyisi İstanbul'a mı gitsek filan dersin. O da olmayınca iyice tadı kaçar. Simitçinin önünden geçerken sıcak olduğunu tahminlediğin simit alırsın, Allah'tan o sıcak, şansa yorumlayıp geçersin tadında olmazsan. Ya varacağın işyeri, ne çok özlemişsindir ne çok. O ofisin anahtarı çıkmaz, nerde olduğu bilinmez. Kayıptır! üzerindeki son cepte yakalayınca tadın iyice kaçar! hani geri dönmek istersin. Ne bilim az da atıyorumdur belki. Kimseyi görmek istemez bir tavrın olur hani tadın yok ya. Tıpkı daha önce karşılaştığın bir arkadaşına yaptığın gibi. Sahtece gülüp" fıstık gibiyim bugün" naraları atma teşebbüsünde bulunduğun gibi.

Tadından çıkmayınca evden alın hep orda kalır, duvara astığın zannettiğin aşkında. Ne varsa onda, elinle mi büyüttün ki onu. Maydonoz değil ki her derde deva. Tadına varamadan kaybetmeye yüz tutan aşkından mı bu tatsızlığın nedeni? ondan da emin olmadığın için iyice tadı kaçıran bi durum var ortada. Zaten çayı da şekersiz içiyorsun iyi mi? Sağlıklı olalım derken tadında olmayı nasıl unuttuk ki? Unutan unutur ben asla unutmam filan. Tatlı sözler kendi kalbine. 
Ne bilim yarına umut yine zaman geçer yine hep tık tık. Suçlamalar, suçlananlar. Sendeki beni bilsem, ben de bendekini suçlayacağım. 
Evraklar içinde kaybolan bedenimi akşam üzeri yeniden bulurken, o muhteşem tadında bir ofisten çıkış iyi gelir hakkaten. Derken eve dönüş. Gitmesem mi? yok ya duş almalıyım, iki gündür giydiğim çorabımı değişmem lazım. Uzansam tv karşısında görmezden gelsem acaba nasıl olur, filan.
Neyse tadında olduğum zaman da olmadığım zaman da benim zamanım, bencileyin bir bencillik. 

Devam edebilir...

Acemaşiran

Acemaşiran'da takılı kaldım bugün! Asma kararlardan uzaklaşmaya çalıştıkça diziden kurtulup Şevkefza'nın kapısını çalıyorum. Açar gibi yapıyor, evde yok havası! Hazır gelmişken Saba' ya uğrayayım diyorum bi kahvelik zamanı varmış! Yine aklım Şevkefza'da kalarak Acemaşiran'a dönüyoum. Hayırlısı bakalım!